13 Ocak 2013 Pazar





GİDENE ASFALT BİLE DÖKERİZ!.. MAKSAT RAHAT YOL ALSIN!:)

Herşeyden önce, Sacitaslan.com'daki Pazar günü yayınlanan ilk yazım sonrası Twitter'daki güzel iltifatlarınız, gelen okuyucu mailleriniz için hepinize sonsuz teşekkürlerle başlamak istiyorum bugün. Ve içlerinden birisi; kendisi benim eski dostumdur, bir dönemin en popüler, en eğlenceli Dj.lerinden Çağan Yüce Uçer'in benden bir ricası doğrultusunda bu başlıkla yazmak istiyorum bu kez yazımı.

Bana Twitter'dan "gidene,asfalt bile dökeriz..Maksat rahat yol alsın" başlıklı bir köşe yazısı yazarsan neler yazarsın merak ediyorum dediği için onu kırmıyorum ve bakalım neler yazarmışım diye start veriyorum yazıma:))

Hepimizin hayatında hiç gitmeyecekmiş gibi bellediğimiz birisi veya birileri olmuştur. Bu kimi zaman bu bir sevgili, kimi zaman bir dost veya dost zannetiğimiz.... Kimi zaman bir eş olmuştur.
E peki ne olmuştur sonrasında? Gün gelmiştir ve o kişi gitmiştir arkasına bile bakmadan bile.

Bazen bizlerin hataları, bazen bencillikleri,bazen nankörlükleri,bazen baştan çıkmaları gibi bilimum nedenlerden dolayı yol almışlardır hayatlarımızdan.

Terkedilmek... Özellikle bir sevgilinin terketmesi hissi, aşık olduğumuz kadının veya adamın terketmesi hissi tarifi pek mümkün olmayan birşeydir.
Hani sabah uyandığımızda ondan günaydın mesajı gelmeyince yataktan kalkmayı istememek, veya gece yine ondan iyi geceler mesajı gelmeyince uyku girmemesi gibi gözlerimize....
Önceleri, "beni uyuyutun" deriz .Sanırız ki; uyuyunca geçecek herşey, geçecek özlem! (ki ben öyle demiştim bundan seneler önce) Uyutun ki, bir kaç sene sonra uyanayım. Ben ancak bu şekilde katlanabilirim, hayatıma kaldığım yerden devam edebilirim demiştim.

Kolumu kesmişlerdi sanki,ya da sol yanımda korkunç bir ağrı vardı. Bunları dile getirince o dönemler, bana ayrılık konusundaki daha tecrübe sahibi büyüklerim ve dostlarım ; "bekle.... zaman en güzel ilaç demişlerdi" İyi de uzaktan konuşması kolay!... Nasıl geçecekti ki bu zaman?.....

Kapatsaydım gözlerimi bir kaç sene ne iyi olacaktı oysa!
Olamadı tabiki,olamadı... Seneler geçti ve şimdi ayrılığın o dönemde ne kadar isabetli olduğunun bilincine vardım. Nasıl mı? "zaman":)

Ben,normalde sosyal yaşantımda bir yere giden arkadaşlarıma bile veda edemem. Hiç ama hiç sevmem vedalaşmayı. Bunun bendeki sebepleri çok apayrı nedenlerden oluşuyor. O başka bir konu.

Ancak; aşk acısı,aşk ayrılığı için ise gerçekten de anladım ki insan hep daha genç yaşlarda sorumlulukları pek yokken, hani en büyük acıyı bacağındaki yara sandığı yıllarda dünyanın sonu gelmiş vaziyetinde yaşarmış...

Sonra büyüdükçe, hayatın bizlere yüklediği başka sıkıntılarla boğuşurken, hele ki ölüm acısı gibi acıları da yaşayınca; gidenin, gerçekten taa yüreğinin bir parçasını da seninle beraberinde götürdüğünü hissetiğin zaman, gidenin bir daha geri gelmeyeceğine emin olduğun zaman!

İşte o zaman insan diyor ki aşık olduğu insana; "eeeehhh be! gidiyorsan git!! asfalt bile dökeriz,maksat rahat yol alasın!" veya "gidene yol veririm  ki,gelen ayakta kalmasın!":)))

Çünkü umrumuz olmaz, çünkü ben kendi açımdan gayet net biliyorum ki; ben iyi bir sevgili oldum daima, sadık oldum, gün geldi içime kaçan geyşa veya yine içime kaçan eğlenceli kız çocuğu oldum..

Bir ilişkide benim felsefem; o ilişkinin yürüyebilmesi adına sonuna dek mücadele verip, her türlü özveride bulunup, giderken arkama bakmadan yürümektir! Yapabileceğim başka birşey kalmış mıydı diye hiç düşünmem! Çünkü eminimdir. İşte bu yüzden gerekirse asfalt bile dökerim:))) Hatta kar varsa, tuz bile dökerim:)))

Kısacası diyeceğim şu ki ; zaman fısıldar kulağıma hep ; "bana bırak"! ....
Sağlığınız ve huzurunuz yerinde, sevdikleriniz dibinizde, paranız cebinizde, aşk kapınızda olsun!
Sevgilerimle;
Twitt_perisi

4 Mayıs 2012 Cuma

TEŞEKKÜRLER BÖYLE BAKTIĞIN İÇİN!

Yemin ediyorum ki aslında bambaşka bir konudan bahsedecektim. Başladım yazmaya geldim yarısına ve o sırada Facebook'dan Gökhan Tepe'den "Beyaz"şarkısını dinledim.,Gecenin 01.14 'ü, ben ev halinde mütevazi bir şekilde huzur içinde otururken gözlerim dolmaya başladı,bir tuhaf oldu içim... Aşık mıyım? yokk valla değilim,değilim ama olmadım mı hiç?Oldum elbet. Bende teşekkür ettim bana öyle baktığı için birisine belki de birilerine...Kim bilir.
Oldu güzel bakan,içten bakan bana da..Oldu da nedense sonradan hep anladım ki o bakışlar birgün başkasına da bakabilir.. Neye uğradığını şaşırıyorsun hatta!: Ve hatta ve hatta sen de bakabiliyorsun bir başkasına "teşekkür edilecek kadar güzel""teşekkür edilecek kadar yürekten"
İşte böyle böyle bir bakıyorsun an geliyor artık kimseye sana güzel baktığı için teşekkür etmiyorsun. Çünkü,artık inanamıyorsun!İnanmıyorsun!
Ben aşk diye birşeyin varlığına inanmıyorum ama aşk kadınıyım! O ne biçim iş demeyin:)
Aşk yok ama o midene kaçan kelebek var ya kelebek... Uçuşur pır pır kalbinde,aradı,aramadı,görebilecek miyim,aldatır mı,aldatmaz mı,her kıza aynı yalanlarda mı,ah ne güzel bakıyor,ah ne saygılı,tam beyefendi falan derken anamm kapılmışız haberimiz olmuyor:))
Ama bu aşk değil ki! Bu sadece adrenalin,anı olarak kalabilecek güzel dönemler hayatımızda. Çünkü,en büyük aşk dediklerinin bile bittiğine şahitlik etmişliğim var benim!..
Hani demişti ya Sezen Aksu bir zamanlar "daha öncekiler gibi bu da geçer!Vallahi de billahi de herşeyyy geçiyor aşk acısı da geçiyor inan!
Ölümün acısı bile hafiflerken,sadece boğazında veya kalbinin ortasında bir yumru olarak kalırken... Yani o bile bu hal alırken,nasıl olsun da insan aşk acısını unutmasın ki:))
Nasıl inansın ki insan? İnanmam diyorum aşka ya hani,bakmayın siz bana belki de bu şarkının sözlerindeki hisleri yaşayabileceğim,o heyecanı tadabileceğim ve hatta teşekkür ederim öyle baktığın için diyebileceğim,dememe değecek bir insan çıkmadığı için!
En önemlisi değmesi zaten!....
Şimdi bu şarkı nonstop çalıyor ya,çaldıkça ağlayasım da gelmiyor değil hani... Şarkının sözleri bana aşık olmayı özletti galiba bilmiyorum! Aşk kadınıyım ben,duygularımla yaşarım,yüreğimle severim dostlarımı,arkadaşlarımı,yüreğimden gülerim insanın yüzüne,yüreğimle ağlarım,yüreğimle yazarım söylemek istediğim herşeyi!...
Paylaşmak,yaşamak,beraber her andan tad almaktır güzellik! Şarkıda ki gibi "kayboldu sanıp yeniden bulmak,yeniden kalp çarpıntısı yaşamayı" kim ben istemem derse kocaman yalancıdır o!....
Yalancıdır ama;diliyorum artık gerçekten de TEŞEKKÜRÜ HAK EDEN insanlar "adam"lar adam gibi adamlara teşekkür edelim!
Mucizeler hep böyle ansızın gelir!..........

Teşekkür ederim böyle güzelce okuduğunuz için!....

Twitt_perisi


27 Mart 2012 Salı

HİÇ KORKMADIM ARKADAŞSIZ İNSANDAN KORKTUĞUM KADAR

HİÇ KORKMADIM ARKADAŞSIZ İNSANDAN KORKTUĞUM KADAR!...

Hayatım boyunca daima herkesle iyi ilişkilerim oldu. Sıcak kanlıyım,hani derler ya 7 Dünyayla barışık misali;ha o ben işte:)
Güler yüzlü insana dayanamam zaafım vardır. Ama gözleriyle gülecek o insan,hissetmem lazım o anda onun enerjisini,yüreğiyle gülüyor olduğunu hissetmeliyim.
Binlerce insan tanıdım,çeşit çeşit. Adam gibi adamından tutun da,heryeri ayrı oynayanına,aristokrat ayağında,rahibe Teresa zannedip,malın gözü çıkanına,dost bildiğim yılanına,yalanına,dolanına kadar,hatta malın gözü zannedip,rahibe Teresa'dan daha bile delikanlı çıkanına kadar cins cins her şehirden,her mevkiiden insan tanıdım.
Kazıkları da yedim,bu da tecrübe dedim geçtim...Olsun hiç sorun değil,çünkü ben daima emin oldum dostluğumun gerçekten önemli olduğuna.Benim dostum olabilmek,kıymetlim olabilmek gerçekten özeldi çünkü..
Ne aşk hayatımda,ne dostluklarımda asla kıvırmadım. Hoşuma gitmeyen bir durum söz konusuysa dayanamadım söyledim,ha olmadı yazdım:)Anlayan anladı zaten:)
Ama huyu,suyu bana uymayan biriyle de dost olamadım,olmadım arkadaş!Yapamıyorum yani elimde değil.. Ahh canımmmm staylaaaaa yok bende:)
Bildim mesela dost değil de,arkadaş olduklarımın aslında benim dönem dönem arkamdan salladıklarını bile...Bildim ve sustum..Çünkü değmeyecek insanlardı,ne üzülmeye değecek ne de benim onunla laf dalaşına bile girecek olmam bana eksi ve valla benimle ismi anılacağı için artı olabilicekti::Salladım hep yani kısacası:))
Ha bu arada da, daimi duvarımı zaten öyle insanların asla geçmesine de müsade etmedim. E geçit vermeyince de zaten sıkıntı da olmuoo:)
Ben en çok kimden korkarım biliyor musunuz? Yanlız insanlardan..Eğer bir insan,koskocaman yaşa gelip de bir adet bile yakın arkadaşı olmazsa bak ondan korkarım. Nedenine gelince;düşünürüm çünkü neden olmamış ki?niye kalıcı olmamış?arkadaşı olmuş ama niye sürememiş?Hep mi onlar hatalıydı?hiç mi kendinde bir hata bulamadı ya da oturup da düşünmedi?diye...
İşte böyle insanlarla arkadaşlık ederken dikkatli olmak lazım aslında;çünkü kaybedecek bişeyi olmadığı için aranızdaki en ufak münasebetsiz olay karşısında,yaşadıklarınızı,paylaştıklarınızı falan hatta hatta belki varsa çamaşırlarınızı da anında serebilme potansiyeline de sahip olabilirler..Valla iyisi mi daimi mesafe!
Kısacası diyeceğim;dostlarımızın arkadaşlarımızın,kıymetini bilelim valla çok yoklar aynı kafadan!

Sevgiler...

"SATİRİASİS" (ERKEKLER OKUSUN!):)))

"SATİRİASİS" (SİZE YUNANCA, HARİKA BİR ŞEY DEMİYORUM AMAN DİKKAT!!.....)


Geçenlerde internette birşey arıyordum ki ,gözüme kel alaka bir haber ilişti; Bu haber içeriği Türkiye'de de bilinen bir erkek şarkıcımızın ortaya çıkan bir hastalığıyla ilgiliydi. Bu adamcağız Allah'tan yol yakınken dönmüş ve yurtdışına giderek uzun süre tedavi görmüş "SATİRİASİS" denen bu illet hastalıktan kurtulmuş....
Bu hastalık, malesef adamın aklını alıyor desem daha doğru olur. Erkek,her objeyi kadın olarak görmeye başlıyormuş. Mesela;bir çay bardağının kıvrımlarının dahi bir kadının kıvrımlarını anımsattığını dile getiren hastalarla karşılaşılmış zaman içerisinde...
Erkek; günde 10 defa bile sevişmeyi isteyebilirmiş. Ancak öncelikle belirtmeliyim ki; Erkek cinselliği bilinmeyenlerle dolu olduğu gibi,sevişmeden zevk alan her erkek,veya "tek çiçekle bahar geçmez "edasıyla daldan dala atlayan erkekte bu hastalık yokmuş. Dünyada yapılan araştırmalar,tüm erkeklerin öncelikle bu durumlarıyla gurur duyduklarını belirlemişler. Ancak daha sonrasında; statü kaybı, aile kaybı, iş kaybı derken... intihara kadar giden vakalarla karşılaşılmış bu hastalık yüzünden. Çünkü, iradeyi,aklı,ahlakı ayaklar altına alarak kişiyi kadın peşinde koşan bir kurt şekline getirmekteymiş. Hayata bakış açıları genellikle karamsar olurmuş bu tür hastalığı olan erkeklerin. Devamlı bir acındırma ruh hali içerisinde olurlarmış. Bu tip erkek için; kadının güzelliği, çirkinliği, konumu, sohbeti gibi önemli detayların asla önemi olmazmış mühim olan eylem olurmuş. Farklı eşlerle cinsel etkinliklere girme dürtüsünü yenemediklerinden dolayı, bu iş bir bağımlılık haline gelmiş araştırmalar sonucunda. Genelde 25- 50 yaş arasındaki erkeklerde görülürmüş.
Kadından kadına koşan, günümüzde "playboy" tabir edilen erkeklerin, gerçekte çocukluktan başlayan çok önemli sorunları olduğunu düşündüm hep ben. Sadece ben değil, bir çok psikolog da bunu düşünüyor yaptığım araştırmaya göre. Halbuki ,skor peşinde koşarken bir yandan zafer kazandığını düşünen erkeklerin aslında ciddi ciddi altta yatan aşalık duygularını saklama çabalarını hissettim daima. Ne mutluyum ki internette de bunu onaylayan doktorlar buldum:)
Haklıymışımmmm yaşasın!...En önemli konu da bu hastalığa yakalanmış erkeklerin gelişmiş ülkelerde yaşayan, ama alt seviyeden gelmiş olan erkekler olduğu saptanmış. Ne garip ki psikiyatristler de playboyların içinde bilinçdışı homoseksüalite olduğunu, bu eğilimlere karşı savunma olarak zorlantı çizdiklerini düşünürlermiş genellikle.
Eeeee zaten sonunda olacağına bakın yani...Doyumsuzluk,tatminsizlik adamı herşey yapar valla!....
Bunun yanında sizler için araştırdım;
Satiriasis hastalığının başlıca nedenlerinden bazıları aşağıdakilermiş:
*Çocukluğunun sevgisiz veya düzensiz bir ortamda yaşanmış olması
*Ruhsal bozukluklar
*Kalıtım yani genetik faktörler
*Organik beyin hastalıkları vb...


EN ÖNEMLİSİ TEDAVİSİ VAR MIYMIŞ BU SATİRİASİS'İN??..


Çokkkk zormuş...Psikoterapi, ilaç tedavisi derken minimum 6 ay zaman alıyormuş... Eee bunu da ben eklemem lazım en önce; hasta, yürekten adam gibi adam olmayı istemelidir muhakkak.
Psikolog Doç. Dr. Cem Keçe;
"Eğer,kendimi seks yapmaktan alamıyorum, günün her saatinde fantazilerle geçirdiğim oluyor , işlerimi de artık aksatıyorum, arkadaşlık ilişkilerim de zarar gördü ve ben bundan suçluluk duymaya başladım. Sabah başka, öğlen başka kadınla oluyorum. Eve gidince de karımla birlikte oluyorum. Ailemle yada dostlarımla vakit geçirmek varken, hangi kadınla buluşsam diye düşünüp, plan yapıyorum"diyorsanız uzmana danışmanız gerekiyor demiş beyler!....
Bir de örnek vermiş;
"Hiperseksüalite terimi ilk olarak John F.Kennedy'nin ‘‘dört saat seks yapmadan duramam’’ sözüyle gündeme geldi. O dönemde böyle bir hastalık bilinmediği için ancak yıllar sonra tanısı konabilmiş. Kennedy, hiperseksüel bir erkekti. Kardeşi Edward Kennedy'nin seks bağımlılığı ise sevgilisiyle kaza yapınca ortaya çıkmış ve siyasi hayatı sona ermişti" diye.
Yani ne diyoruz?...atın ölümü arpadan olmasın bence dikkatli olmakta fayda var limitlere:)))


Sevgiyle kalın.....


Var sa sevgilinizle kalın, evliyseniz eşinizle kalın diyelim o halde....

KIRLANGIÇLARI KOVALADIK MI?


KIRLANGIÇLARI KOVALADIK MI?
Bir düşünün bakalım, acaba siz bugüne kadar pencerenizden kaç kırlangıç kovaladınız?

Yine yağmurlu bir İzmir gecesi, evimde yazımı yazacağım. Düşünüyorum ne yazsam diye. Aslında, günler öncesinden bir arkadaşımla sohbetimiz sırasında benimle paylaştığı "kırlangıç ve güvercin" arasındaki farklar ve biz insanların da karakterlerinin benzerlikleri ile ilgili derin konuşmamız aklımdan gitmemişti... Anlayacağınız takmıştım kafaya özellikle kırlangıçları...

Sonra başladım araştırmaya kırlangıçları. Derken öyle güzel bir hikaye ile karşılaştım ki, bıraktım kenara şimdilik kafamdaki her yazacağım konuyu ve bu güzel öyküyü paylaşmayı tercih ettim...

Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş. Pencerenin önüne konmuş, bütün cesaretini toplamış, röfleli tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra, küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş. Tık..... Tık......Tık...

Adam cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş.. Meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan? Minik bir kırlangıç! Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir nefes almış şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış. "Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini niçinini sorma. Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım."

Adam birden parlamış: "Yok daha neler? Durduk yerde sen de nerden çıktın şimdi? Olmaz, alamam" demiş. Gerekçesi de pek sersemceymiş: Sen bir kuşsun! Hiç kuş, insana aşık olur mu?

Kırlangıç mahçup olmuş.Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş,gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş: "Adam, adam!Hadi aç artık şu pencereni.Al beni içeri! Ben sana dost olurum.Hiç canını sıkmam!"

Adam kararlı, adam ısrarlı: Y"ok ,yok ben seni içeri alamam demiş.Biraz da kaba mıymış, neymiş lafı kısa kesmiş. İşim gücüm var, git başımdan." Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş: "Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri.Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım.Çünkü ben ancak sıcakta yaşarım.Pişman olmazsın, seni eğlendiririm.. "

Birlikte yemek yeriz, bak hem de sen de yalnızsın' yanlızlığını paylaşırım" demiş. BAZILARI GERÇEKLERİ DUYMAYI SEVMEZMİŞ! Adam bu yalnızlık meselesine içerlemiş. Pek bir sinirlenmiş: "Ben yalnızlığımdan memnunum" demiş . Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş.Kırlangıç , son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca,başını önüne eğmiş, çekip gitmiş. Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra kendi kendine itiraf etmiş: "Hay benim akılsız başım" demiş, "ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle kös kös oturacağıma, keyifli vakit geçirirdik birlikte."

Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş.Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş: Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir.Ben de onu içeri alır, mutlu bir hayat sürerim. Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş.Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama...... Onunki hiç görünmemiş. Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş! Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış.Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.Olanları anlatmış. Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:

'Kırlangıçların ömrü 6 aydır. Hayatta bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez elinie geçer ve değerlendirmezseniz, uçup gider"

Hayatta bazı insanlar vardır, sadece bir kez karşınıza çıkar, değerini bilmezseniz kaçıp giderler. Ve asla geri dönmezler. Dikkatli olun! Farkinda olun! Ve bir düşünün bakalım; Acaba siz bugüne kadar pencerenizden kaç kırlangıç kovaladınız?

Ben hikayeyi okuduktan sonra arkama yaslandım ve düşündüm kendi adıma "kaç tane kırlangıç kovdum" ya da "kırlangıcın yaşadığını yaşadım." Bunun cevabı bende saklı. Ama şükürler olsun ki pişmanlık duyacağım bir şekilde asla kimsenin kalbini kırmadım!

Özellikle bahsetmeyecektim şu Sevgililer Günü durumundan, ancak yine konu döndü dolaştı oraya geldi bu öykü ile. Lütfen elinizdekilerin kıymetini bilin! Hele ki bir kadını mutlu etmek kadar kolay bir şey yok bana göre. Her zaman söylediğimi tekrarlıyorum; sevgilim sevgililer gününde beni mutlu edecekse aman orda kalsın. "Gülü bir gün, seni hergün" istiyorum, istiyoruz, eminim.


Sağlığınız ve huzurunuz, vicdanınız yerinde, kırlangıcınız dibinizde, paranız cebinizde olsun!

5 Mart 2012 Pazartesi

HİÇ BİR ZAMAN NE SENİ NE DE ONU UNUTAMAM..UNUTAMAYIZ..

       

         Bugün çok özledim seni yine....

Sanırım yokluğuna tahammül edebilmemin en önemli dayanağı hem birgün kavuşacağımıza emin olmak,hem bedenen gitmiş olsan da bir melek gibi hep yanımda olduğuna emin olmam!....Ve; belki de gittiğini beynimde red etmem aslında....
Sonrasında seni,evindesindir diye hayal edip rahatladığım zamanlarda,gün geliyor sesini duyabilmeyi istediğimde.......Ah işte onu istediğimde,sarılmak istediğimde bulamıyorum ya seni!...Acıyor hala canım be abim....
Hani o unutamayacaklar vardı ya seni.....Kabrine kaç kez gelmişlerdir,gelemeselerde kaç dua okumuşlardır senin için bilemiyorum..Gerçi o kadar tuhaf ki,boğazımı yakan,kalbimin ta ortasına oturan o ağırlık var ya o ağırlık,gene kanın olanlarda,anacığında,ve biz kardeşlerinde vardır eminim...
Hayat öyle ya da böyle birşekilde devam ediyor ve gün geliyor o gün sıkıntılarla boğuşmaktan,hayatın yüklü sorumluluklarından,sorunlarından.....Seni o gün düşünmemiş olduğuma üzülüyorum bile...24 saat nasıl da aklıma gelmemişsin diye kızıyorum kendime....Ama senin,seni asla unutmadığımızı bildiğine o kadar eminim ki.....Seni çokkk özlediğimizi bildiğine eminim abim...
Sana mezar taşına yazdığım kısa şiirle bugün veda ediyorum....





"BANA BAK VE OKU BUKEZ DUALARINI BENİM İÇİN


  HAYATI YAŞADIM HEP İNSANLIK İÇİN.

  SEVDİM HEP KELEBEĞİ,SOKAKTAKİ KARINCAYI BİLE

 İNCİTMEDİM KİMSELERİ,KIRMADIM BEN KALPLERİ

 SENDEN DAHA ÇOK SEVİYORMUŞ BENİ YÜCE RABBİM

 ELBET KAVUŞACAK BİRGÜN RUHUMUZ,SENİN YANINDA HEP KALBİM.



SAKIN AĞLAMAYIN,ÜZÜLÜRÜM YOKSA..

SİZİ GÜLEN GÖZLERLE,MUTLU İSTERİM HEP OYSA

DÜNYA GÖZÜYLE HEP MÜCADELEYDİ,YAŞAMAK BUYSA

ŞİMDİ HUZUR İÇİNDE BABAMIN YANINDAYIM,BU SONSA"


Ne sen ne de Eso unutlabilecek adamlar olmadınız!dünya döndükçe;şanınız,adamlığınız nesillerden nesile anlatılacak.....








28 Şubat 2012 Salı

Kadınlar yattıklarıyla değil, unutamadıklarıyla uyanırlar!!!!!!!!!!!!!!

Hani dedim ya "my diary" buraya ee iyi de ben hergünümü zor yazarım valla buraya baştan söylemeliyim:)) Yazacaklarımı da fena yazmam kalemim iyidir çok şükür:)
Bugün evde oturuşumun 3;5haftasını da bitirmiş bulunuyorum...Adım atmadan da hayat sürüyor nasılsa:) Allah'tan Twittercığım var...
Canım hiçbişey yapmak istemiyor bir süredir. Sanırım üstüste kötü olayların gerçekleşmesi beni iyice bunalıma soktu..
Bugün Twitterda çok güzel bir cümle okudum ve paylaştım..Diyordu ki cümlede;
"Kadınlar yattıklarıyla değil, unutamadıklarıyla uyanırlar!!!!!!!!!!!!!!"
Sanırım bu zamana dek duyğum en güzel cümlelerden birisi bu.
Bir kadın ve bir erkek bir ilişki yaşamaya başlarken,asla ve asla başka tenlere de dokunacaklarını akıllarına getirmezler.Hele ki kadınlar asla!...
Ama birgün gelir ilişkinin adrenalin kaybı,aldatma,saygı bitişi,aile fonkiyonları,davranış bozuklukları,taraflardan birinin aşkının bitmesi,başka birine heyecan duyma (ki büyük olasılıkla bu erkek tarafı olur genelde)ve bunun gibi daha birçok nedenle bitiverir o midemize kaçan kelebeğin hikayesi:))
Sonra kadın da üzülürrr,üzülür,ağlar,zırlar,içer,bayılır falan piskozlarından sonra birgün o adamdan başka birine de inceden heyecan duyabilir..Hatta belki de beraber olabilir her ne kadar adam zaten 1788. sevgilisine geçmiş olsa da....Ve aslında kadın unutmamış olsa da,unutmuşu oynamak durumunda kalsa da....Denemek ister,dener başka tende uyumayı....
Yine o tende mi UYANIR? Hayır!.... Çünkü yürekteki titreşimi sadece kadın bilir,kadın bilebilir!Başka kimse onun ne hissettiğini hissedemez!..
Bir de o adam duyar mesela diğer adamı Olur ya hayat bu...
Birşey diyemez,diyecek en ufak bir hakkı dahi yoktur çünkü!Ancak ince laf dokunuş darbeleriyle şakaya vurur gibi yapar.Yapar da ne fayda?
Güzel başlayan bir ilişkinin afedersiniz ama zaten hal ve hareketleriyle,özgür willy tavırlarıyla içine edip,ceketini alıp giden o'ydu zaten....
Ama erkek daima ayrılmış bile olsa ister ki o ne halt yerse yesin,kadın otursun,beklesin..Ha gider evlenir falan gene bile dursun beklesin diyenine bile denk geldim:))
Yakın erkek arkadaşlarım hem sevgililerine azap çektirdiler zamanında,hem de hazmedemediler başka tende uyumalarını duyduklarında!...
Bu ne perhiz bu ne lahana?:))
Yani aslında diyeceğim şudur ki;her yürek mert olamaz..Ya mert ya namert olur!...
Ben dilerdim ki sevgilim bana heyecanı bitince de açıkca söylesin,bende  de biterse söyleyebileyim mesela..
Kalleşçe sırttan vurma operasyonlarına,dansöz kıvırtmalarına bence hiç gerek yok! Olmuyorsa olmaz arkadaş!Zorla aşk mı olur zaten?
Biten ilişkinin ardından;kadın da istediğiyle olabilir,adam da...Şu 3 günlük;cennet ve cehennemi bir arada yaşadığımız dünyada!Ha belki de gün gelir döner dolaşırlar ikisi de kıymet anlarlar veya zedeleyen taraf kıymet anlar diyeyim... İşte o zaman;boşlukta her ne yaşandıysa yaşandı der,çeker süngeri adam gibi!Takar koluna kadınını!....Hani racona ters bir durum gibi geliyorsa şimdi yazdıklarım size,bana inanın o şunu der,bu bunu der diyerek ömrümüzü yedik bitirdik zaten!Herkes bir aynaya baksın ve öyle yargılasın zaten etrafını! Herkes Meryemana,herkes Brave Heart olamaz!...Erkek başka tene dokununca eminim geçmiş ilişkisinin heyecanlıyla dokunduğu da oluyordur kimine,ama inanın bana hala unutmamış bir kadın....Kalbiyle dokunmuyordur!Yattığı adamla,uyandığı adam birbirinden iki farklı adamlardır onun için.
Biz ne işkilere duyduk,bildik,biliyoruz da..............Önündeki kaba bakacak herkes demeliyiz bence!:)
*Sülük kadınlara da bilare tav oluyorum...Adam seni istemiyor belli ki,veya yanlız kalınca bir msj,bir gülüş...Hay Allah'ım yaaaa de gettt!....Haftanın diğer günlerinde pişti mi oynuoo bu adam?niye sen istediğinde yokk yanında be kadın?
Neyse bu kadar vıdı vıdı yeter:)
Bu konuya ayrıca girerim birgün.....

Sevgiyle Kalın.....

26 Şubat 2012 Pazar

SÖZÜN BİTTİĞİ YERE YİNE UĞRADIK!..

 Bildiniz değil mi sizde?Hani o'sözün bittiği yer deriz,söylenebilecek en ufak bir kelime,bir teselli bulamadığımız,çaresizliğin ta dibine gömüldüğümüz bir zaman dilimidir "ölüm acısı"....
Birçoğunuz ya ailesinden bir sevdiğini,ya da bir arkadaşını muhakakkak kaybetmiştir hayatı boyunca. Ve hep ama hep aynı duygulardır genellikle yaşanılan:(
En fenası da "özleyecek olmaktır"....Anılarımızdır,yaşanmışlıklarımızdır.
Ben,çok ufakken babamı kaybettik,henüz 7 yaşımdaydım. Bana inanın dün gibi anımsadığım birçok şey var o günlere ait. Anlamış mıydım acaba o zaman "ölüm acısı" nasıl birşey diye sorarsanız eğer. Gerçekten de sadece en emin olduğumun;yıllar geçtikçe,babasızlığın bir ailede önemini idrak ettikçe,güzel günlerimiz olduğunda o'nu yanımızda istedikçe,arkadaşlarım babalarıyla lunaparka gittikçe ......İşte ben o zaman anladım daha çok eksikliğin ne olduğunu....
Ama aradan yıllar geçti ve ben; 43 yaşındaki abimi kaybedince bu kez,işte o zaman çokk daha iyi anladım boğazına oturan yumru ne demekmiş!O zaman anladım sesinin tonunu unutma korkusu nasıl birşeymiş!O zaman anladım her kapı çalınışında o zannetmeler neymiş!.....O zaman anladım bir ana için evlat acısından daha büyük acı yokmuş!....

Bugünlerde ben, yine adeta bir "dejavu" yaşıyorum. Çünkü çok sevdiğim bir arkadaşımı da kaybettim,kaybettik. Kaybettik diyorum çünkü gerçekten de İzmir'de çok sevilen bir insandı Esat.
giderken ardında çok güzel anılar ve bir o kadar çok gözüyaşlı dostunu da bıraktı ailesinin yanısıra.
Hastanedeyken hergün mucize diledik,dualarımızla yalvardık Rabbim'e aslanlar gibi aramıza geri dönsün diye. Ama malesef olmadı. Belki de rahmetli abim için de dedikleri gibi "Rabbim onu da çok seviyordu,bu dünyada daha fazla yorulmasını istemedi,üzülmesini istemedi"Bilemiyorum,bilemiyoruz ki....
Hergün o hastanedeyken ortak arkadaşlarımızdan haber alıyordum durumuyla ilgili.Birgün telefonum bozuldu ve herkesin numarası gitti. Bana nasılsa ulaşırlar diye düşünsemde içim rahat etmedi ve Twitterdan bir kız arkadaşıma mesaj attım durumunu sordum. Ne acıdır ki sokak ortasındayken bana o acı mesaj geldi "şu anda kaybettik" yazıyordu mesajda...
Bunları yazarken o dakikalarımı yine yaşıyorum adeta:(
Sokak ortasında bir apartmanın duvarına çöktüm ağlamaya başladım:( Yanımda durumu bilen kızım beni telkin etmeye çabalayıp,kendisi de gözyaşlarına hakim olamıyordu. İşte o dakikadan sonra yine "sözün bittiği yere yine uğramış olduk malesef"
Benim için en zoru da cenaze anıydı. Annesini ve kızkardeşini hiç tanımıyordum ama ben onları o kadar iyi tanıyordum ki aslında:( O kadar iyi anlıyordum ki aslında...
Anneciğinde annemi,kızkardeşinde ise beni ve ablamı gördüm......
Bu acının gerçekten de tarifi yok!!!! Yaşamayan her ne kadar anladım,anlıyorum seni dese de yaşamayan kimse anlayamaz aslında.İnanın bana bu böyledir..Allah düşmanıma bile yaşatmasın bu korkunç acıyı hiçbir zaman.
Benim abim vefaat ettiği zaman başsağlığına gelen bir başka abisini kaybetmiş arkadaşım bana sarılıp;en kötüsü sesini unutmak demişti.... Şimdi benim en kıymetlilerim abimin ses kayıtları hayatımda...Unuturum korkusuyla dinliyorum hep.
Defnediltikten sonra kabristandan onu orada yanlız başına bırakmak istemeyip,hıçkırıklarla ağlayan kızkardeşini hayatım boyunca unutamayacağım sanırım:(
Aynı duyguları bizde hissetmiştik çünkü...Sanki orada korkacakmış gibi,onu yanlız bırakınca bize küsecekmiş gibi,yağmurlu havalarda,çok soğuk havalarda üşüyecekmiş gibi geliyor sanki...Ve mümkün oldukça ona gitmek istiyorsun.Unutulduğunu sanmaması için. Sonra aylar geçiyor ve birgün normal hayatına yavaştan başlayınca, birşeye güldüğün zaman vicdan azabı duyuyorsun!O nerede ve ben burada gülüyorum diye:(
Onunla bir bağlantı kurabilmeyi,rüyalarına girmesini dilemeyi deniyorsun hatta.
Kopmasın bağınız diye.Hatta kıyamıyorsun fakir fukaraya kıyafetlerini dahi vermeye,hepsini saklamak istiyorsun kokusu sindiği için..Her fotoğrafına baktığında,gözlerin dalınca sanki sana gülümsüyormuş gibi bir mesaj almaya çalışıyorsun zaman zaman.
Kısaca;özlüyorsun be!Çokk özlüyorsun gidenleri hep...
Tek avuntun,tek tesellin;birgün biryerde mutlaka kavuşacağını bekleyip,ümit etmek oluyor.
Gün geliyor kendin bu acını yaşayamıyorsun,çünkü senden bile daha  daha çok içi yanan anneni görüyorsun!İşte yine çaresiz kalıyorsun,bir teselli bulamıyorsun avutmak adına "bak çok üzüyorsun bu kadar ağlarsan onu" demekten başka.....Çünkü,biliyorsun onun daima sizinle olduğunu,eminsin..Ben eminim!...
Ardından güzel şeyler hatırlatarak gitmek,sanırım bir insan için en güzel şey olsa gerek. Ben abimden sonra bir de Esat'ın cenazesinde yaşadım bunu. 7,8 yaşlarında küçücük çocukların durmaksızın gözyaşı döktüklerine,annelerinin kendi üzüntüsünü bırakıp evlatlarını teselli etmeye çabaladıklarına,kosakoca adamların,delikanlıların hıçkırarak ağladıklarına şahit oldum bizimle beraber onu son yolculuğuna uğurlarken..
28 yaşında,melek gibi kalbi olan,ömrümde tanıdığım en cesur genç adamın naaşına el atmak için herkes seferber olmuştu. Ama tıpkı benim gibi kimse inanamıyordu aslında geldiğimiz cenazenin Esat Beşok'un cenazesi olduğuna. Ölüm,elbette kimseye yakışmıyor ama hele ki genç olunca insanın içi daha fazla acıyor. Biriktireceği daha bir dolu anı olacakken,aramızdan ayrılması gerçekten de inanılası zor bir durum çünkü.
Ben,çok mutluyum böyle bir arkadaşım olduğu için. Böylesine yürekli bir adam tanıdığım için,hayatımda olduğu için,hayatında olduğum için...Tek bildiğim,tek diyebildiğim onu asla unutmayacağımdır.Ne güler yüzünü,ne güzel anılarımızı,ne kederimde uzattığı omuzu,ne paylaştığımız sırlarımızı asla ve asla unutmamam!
Her insanın ardından denemez bu diyeceğim laf ama bu onun için çok uygundur bence;Bir Esat Beşok geçti bu İzmir'den..Heybetiyle,yüreğiyle,insanlığıyla,delikanlılığıyla,adam gibi adamlığıyla.Ve şimdi gitti belki ama; bizlerin inanın çocuklarımıza,torunlarımıza dahi gün gelip anlatacağı karakterde bir yiğit,bir aslan,bir Boşnak oğlu!.....
Seni çok ama çokk sevdim!ve eksik bir yanım var sanki sen gittiğinden beri..Kiminle paylaşacağım sıkıntılarımı bilemiyorum..Kim beni anlar onu da bilemiyorum Eso!...
Bir melek gibi yine hepimizin yanında olacağına da eminim aslında. Şimdi tek dileğim;Allah anneciğine,kardeşine ve geride bıraktığın tüm gözü yaşlı sevenlerine dayanabilme kuvveti versin yokluğuna...Bu yokluğuna kelimesini yazarken bile içim acıyor ve yine yine yumru oturuyor boğazıma....
Mekanın cennet ona eminim..Ve inşallah birgün biryerlerde yine kavuşacağız canım benim..
O gülen yüzün gözlerimin önünde gitmiyor ve gitmesin de!..
Hakkım sana sonsuz helal!Sende helal et arkadaşım!Nur içinde uyu Boşnak oğlu!